Türk hukukunda boşanma, anlaşmalı ve çekişmeli olarak ikiye ayrılmaktadır. Anlaşmalı boşanmada herhangi bir boşanma sebebine dayanılması gerekli olmamakla birlikte tarafların boşanma ve bunun sonuçları hakkında anlaşmaya varamadığı hallerde açılacak dava olan çekişmeli boşanma türünde mutlaka bir sebebe dayanılması gerekmektedir. Tarafların anlaşamadıkları durumlarda taraflardan birinin yalnızca evliliği devam ettirmeyi istemiyor olması, boşanmak için geçerli bir sebep değildir. Çalışmamızda, boşanma sebepleri üzerinde durulmuştur.
* Av. Gonca Şahin & Av. Nevin Can
A. Anlaşmalı Boşanma
Yukarıda da belirtildiği gibi tarafların boşanma konusunda anlaşması halinde herhangi bir sebebe dayanılması gerekli değildir. Ancak tarafların yalnızca boşanma konusunda değil, varsa reşit olmayan çocukların velayeti ve görüşme zamanları, nafaka, maddi ve manevi tazminat, ev eşyalarının paylaşımı gibi evliliğin tüm sonuçları hakkında anlaşmaya varmış olmaları gerekmektedir. Ayrıca anlaşmalı boşanma, evliliğin ancak bir yıl ya da daha fazla sürdüğü durumlarda mümkün olabilmektedir. Bununla birlikte hakim, tarafların anlaşma şartlarını olduğu gibi kabul etmek zorunda olmayıp şartlarda, özellikle de çocukları ilgilendiren konularda uygun gördüğü değişiklikleri yapabilecektir. Anlaşmalı boşanma en hızlı ve kolay boşanma yöntemi olduğundan tarafların, gerekirse arabuluculuk gibi alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerine başvurarak anlaşmayı sağlamaları herkes için en yararlı yöntem olmaktadır.
B. Çekişmeli Boşanma
Çekişmeli boşanma, tarafların boşanmak isteğinde ya da boşanmanın sonuçlarında anlaşamadıkları halde açılan davadır. Bu halde tarafların her ikisinin de boşanmak istemesi ve her ikisinin de boşanma davası açması halinde dahi geçerli bir sebebin bulunup bulunmadığı hakim tarafından değerlendirilmekte ve geçerli sebep olmadığı sonucuna varılması halinde boşanma davası reddedilmektedir. Geçerli sebebin varlığı halinde ise bu sebebin ortaya çıkmasında kusurlu taraf tespit edilmekte ve bunun, tazminata hükmedilmesi gibi sonuçları olmaktadır. Boşanma sebepleri genel sebepler ve özel sebepler olarak ikiye ayrılmaktadır. Dava açılırken bunlardan birine ya da birden fazlasına aynı anda dayanılabilmesi mümkündür.
1- Genel Sebepler
Genel sebepler, evlilik birliğinin tarafların ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelden sarsılmış olması halidir. Burada özel olarak tek tek sayılmış sebepler bulunmayıp evliliği temelden sarsabilecek her türlü davranış için bu sebebe dayanılabilmesi mümkündür. Evlilik birliğinin temelden sarsıldığının kabul edildiği hallere örnek vermek gerekirse aşırı borç altına girme ve evin idaresine katkıda bulunmamak gibi ekonomik nedenler, aşırı kıskançlık ya da güven sarsıcı davranışlar ve benzeri hususlar sayılabilir.
2- Özel Sebepler
Özel boşanma sebepleri kanunda açıkça belirtilmiş olup yalnızca bu hallerin meydana gelmesi halinde ilgili nedene dayanılarak dava açılabilmektedir. Özel sebeplerin varlığı halinde dava çoğu halde ancak bu sebeplerin gerçekleştiği ve öğrenildiği tarihten sonra belirli süreler içinde açılabilmektedir.
a- Zina (Aldatma)
Zina ile genel olarak üçüncü bir kişi ile cinsel ilişkiye girilmesi kastedilmektedir. Bu durumdan haberdar olan eşin öğrendiği tarihten itibaren altı ay ve her halde aldatmanın gerçekleştiği tarihten itibaren 5 yıl içinde boşanma davasını açması gerekmektedir. Aksi takdirde zina sebebiyle dava açılamayacak olmakla birlikte, bunun sonucunda evlilik birliğinin temelden sarsıldığı iddiasıyla genel sebeplere dayanılarak boşanma davası açılabilmesi mümkündür. Ancak aldatıldığını öğrenen tarafın açıkça bu davranışı affetmesi halinde dava açması mümkün olmamaktadır.
b- Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış
Hayata kast, eşlerden birinin diğerinin yaşamına son vermeye teşebbüs etmesi ya da intihara yönlendirmesi anlamına gelmekte olup eşler arasında yaşanabilecek en ağır hallerden biri olmakla doğal olarak bir boşanma sebebidir. Hangi davranışların pek kötü muamele ve onur kırıcı davranış teşkil edeceği ise her duruma göre özel olarak değerlendirilmektedir. Pek kötü davranış kapsamına dahil olan hareketler özellikle fiziksel şiddet gibi diğer eşin sağlığını tehlikeye atan ya da kendisine acı veren muamelelerdir. Onur kırıcı davranış ise genel olarak diğer eşin manevi varlığına yönelen, hakaret ve aşağılama gibi halleri ifade etmektedir. Bu hallerden herhangi birinin gerçekleşmesi durumunda, aynı zinada olduğu gibi eşin bu hareketi öğrendiği andan itibaren altı ay ve her halde eylemin gerçekleşmesinden itibaren beş yıl içinde dava açması gerekmektedir. Kusurlu eylemlerin gerçekleşmesinin ardından açıkça karşı tarafı affeden eş, bu nedenlere dayanarak boşanma davası açamayacaktır.
c- Suç işleme ya da haysiyetsiz hayat sürme
Eşlerden birinin küçük düşürücü bir suç işlemesi ya da haysiyetsiz hayat sürmesi, diğer eş için bir boşanma sebebi oluşturmakta olup bu nedenle dava açılabilmesi herhangi bir süreye bağlanmamıştır. Ancak bu halde yalnızca bu şekildeki eylemlerin gerçekleştirilmesi yeterli olmamakta, ayrıca diğer eşin bu nedenle ortak yaşamı sürdüremeyecek hale gelmesi gerekmektedir. Hangi suçların küçük düşürücü olduğu konusunda net bir belirleme yapılmamıştır. Yüz kızartıcı suçlar olarak tabir edilen hırsızlık, dolandırıcılık, rüşvet gibi suçların yanı sıra cinsel suçlar veya uyuşturucu ticareti suçunun bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiği açıktır. Haysiyetsiz hayat sürme ise suç olmamakla birlikte kişinin saygınlığını azaltıcı nitelikte olan kumar oynama ya da fazla alkol tüketerek hoş karşılanmayacak davranışlarda bulunma benzeri davranışlar olarak örneklenebilir. Ayrıca zina boyutuna varmamış olmakla birlikte eşlerden birinin, eşi dışındaki kişilere devamlı olarak romantik ya da cinsel ilgisini açıklaması da bu kapsamda değerlendirilebilir.
d- Terk
Eşlerden birinin ortak konutu terk etmesi sıklıkla görülen bir durum olmakla birlikte, bu sebebe dayanılarak boşanma davası açılabilmesi birtakım usuli gerekliliklere bağlanmış olduğundan terk sebebine dayanılarak dava açılmasıyla pek sık karşılaşılmamaktadır. Bu sebebe dayanılabilmesi için öncelikle eşlerden birinin evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek için ortak konutu terk etmesi ve ayrı yaşama halinin en az altı ay sürmüş olması gerekmektedir. Eşlerden birinin diğerini ortak konuta almayı reddetmesi halinde, ortak konutta yaşamaya devam ederek diğer eşi ortak konuta almayan eş terk etmiş sayılmaktadır. Ayrılığın üzerinden en azından 4 ay geçtikten sonra terk edilen eşin mahkeme ya da noter aracılığıyla diğer eşe bir ihtarname göndererek kendisini ortak yaşamı yeniden kurmaya davet etmesi gerekmektedir. Dava ise ancak bu ihtarnamenin karşı tarafa tebliğinin üzerinden iki ay geçmesine rağmen diğer eşin ortak konuta dönmemesi halinde açılabilmektedir. Konutu terk eden ya da diğer eşin konuta dönmesini engelleyen eş, ihtarname üzerine iki ay içinde ortak yaşamı yeniden kuracak olursa dava açılamamaktadır. Görüldüğü üzere hem uzun süren, hem de belirli süreler içinde yapılması gereken belirli işlemler olması nedeniyle terk nedeniyle boşanma davası uygulamada tercih edilmemektedir.
e- Akıl hastalığı
Eşlerden birinin kalıcı olduğu sağlık raporuyla tespit edilmiş bir akıl hastalığının bulunması, diğer eş için boşanma sebebi teşkil etmektedir. Ancak bu halde de akıl hastalığının varlığı yeterli olmamakta, ayrıca ortak hayatın diğer eş için çekilmez hale gelmiş olması aranmaktadır. Akıl hastalığı nedeniyle boşanma davası açılabilmesi için de herhangi bir süre kısıtlaması getirilmemiş olmakla birlikte, önceden beri var olan akıl hastalığını bilerek evlenilmesi halinde bu sebebe dayanılarak boşanma davası açılamayacağı belirtilmelidir.